Kıskançlık, sevdiğiniz şeyleri veya kişileri paylaşmak istememe durumudur. Sadece size ait ve sizinle olmasını bekleyip tam tersi bir durumdan şüphelendiğinizde kıskançlık hissi ortaya çıkar. Herkesin kıskançlık konusu üzerine bir yorumu, fikri vardır. Öncelikle şuradan başlayalım, kıskanç bir insan mısınız? Eğer cevabınız evet ise, bu hissi yaratan faktörleri ve üzerinizdeki etkilerini gelin birlikte inceleyelim.
Neyi kıskandığınız önemlidir. Çevrenizde sizden daha iyi bir hayata sahip olanları mı? Yoksa klasik ve daha genel olan, sevdiğiniz insanın sizden başkalarıyla da iletişime geçmesini mi? Her zaman sizden daha iyilerinin olduğunu kabullenerek bu kıskanma durumunun adını imrenmek, beğenmek, özenmek ve kendi benliğini değiştirmeden kendinize bir şeyler katmak olarak değiştirebiliriz. Sizin olmak istediğiniz yerlere ulaşmış olan insanları kıskanıp kötü bir hırsa bürünmek yerine, o duruma gelene kadar geçtiği aşamaları, kendi için yaptıklarını sorarak aynı şekilde kendimizi geliştirmeliyiz.
Bundan farklı olarak sevdiğimiz kişiye veya kişilere olan kıskançlık hissi tam bir felakettir. Çünkü burada imrenmek söz konusu değildir. Tamamen paylaşmayı reddetme ve başkalarıyla iletişimini kabullenmeme durumu aktiftir. En yoğun kıskançlık hissi genellikle sevdiğimiz, değer verdiğimiz kişinin üzerinde oluşur. Birlikte olduğumuz insanı sanki sosyal bir hayatı yokmuşcasına sınırlandırmak isteyebiliriz. Siz sınırlar koydukça karşınızdaki insana bunları yapmak daha çekici gelmeye başlayacaktır.
Sınırlandırmaktan kasıt illa yapma, etme demek değildir, Üzerinde psikolojik bir baskı kurularak bile yapılabilir. Telefonunu karıştırmak istediğinizde vermek istemeyebilir. Özel hayatını zaten sizinle paylaştığı için muhtemelen bu durum sizi şüpheye iter. O yokken her fırsatta telefonunu karıştırmayı deneyebilirsiniz. Doğru bir davranış değildir ve bunun sebebi de güven eksikliğidir. Eğer güven eksik ise ortaya daha büyük problemler çıkabilir. Örneğin salonda koltuk üzerinde bilgisayarını veya telefonunu gördüğünüzde kıskançlık içgüdünüz sizi karıştırmaya iter. Eşiniz veya sevgiliniz sizi o şekilde gördüğünde de onuru kırılabilir hatta sinirlenebilir. Sinirliyken ağzımızdan neler çıkar dikkat etmeden söyleriz. Daha önceden birikmiş tüm olaylar bile bir anda dilimizden dökülmeye başlayabilir. Çünkü bir kere o kapı aralanmıştır. Artık o an konuşulup çözülmesi gerekir. Tabii en az hasar ile çözmek yine sizin elinizdedir. Konuşmaktaki amaç konuyu çözmeye mi yönelik yoksa sırf sinirinizi çıkarmak için kullandığınız bir araç mı, önce buna karar vermelisiniz.
Kıskanmak ya da kıskanılmak aslında çok özel bir durumdur. Değer vermekle alakalı olduğu için kişi kendini çok özel hisseder. Sadece fazlası tehlikelidir, dozunu iyi ayarlamak gerekir. Şüphe içinize bir kere girdiğinde kişinin arkasından habersiz iş çevirmeye başlarsınız. Gerek sanal gerek fiziki takibe başlarsınız. Takipler sonucunda haklı çıkma durumunu da göz önünde bulundurmalısınız. Ya gerçekten de size yapılan bir yanlış varsa? Bununla yüzleşmeye gerçekten hazır mısınız?
Böyle bir şey yaparken sonuçlarına da katlanmanız gerekecektir. Bazı şeyleri bilmemek iyidir ama bu durum bir ihanet ise bunun ortaya çıkması ve sizi daha fazla yıpratmadan sonlanması gerekir. Süreç boyunca son derece dayanıklı olmalısınız. Aşırı tepki vererek kendinize ve çevrenize zarar vermemelisiniz. Kıskançlığın aşırısı psikolojik bir rahatsızlığa dönüşebilir. Gerekli olan desteği ya bir psikolog ya da en yakın arkadaşlarınızdan almayı ihmal etmeyin.
Siz arkanızdan tezgah kuran ve sizi kandıran kişiye karşı kin ve öfke duysanız bile bir yanınız hala onu sevmeye devam eder. Tüm bunları yaparken bir yandan da sevginizden dolayı hisleriniz karışır. Bu duygu karmaşası içinden bir an önce çıkmanız ve hayatınıza devam edebilmeniz olayın çözülmesine bağlıdır. Ne kadar hızlı olursa o kadar iyi olur. Kimi hatalar affedilebilir ama kimisi telafi edilemez. Kişi önce gerçekten hangisini istediğini bilmelidir. Daha sonra pişman olmamak adına doğru bir yol izlemelidir.
Aklınız ve kalbinizle kararlar vererek ilerlemeyi deneyin. Karda açan bir kardelen gibi sizin de zor günlerde bile ışığınız sönmesin. Umudunuzu ve hayat neşenizi her zaman yanınızda taşıyın. Kıskançlığın baskın gelmesine, size ve sizin hayatınızı büyük derecede etkilemesine engel olmak sizin elinizde. Ve unutmayın ki hataları karşımızdaki insanlara değil, her zaman kendimize yaparız. Günü gelince de hatanın bedelini yine kendimiz öderiz. Şimdi bir sorun kendinize… Benim en büyük hatam ne?
Bu gibi sorunlarınızda Bahçeşehir Kişisel Gelişim Uzmanı ile irtibata geçebilir ve her türlü desteği alabilirsiniz.